Ultimate magazine theme for WordPress.

İnka Medeniyeti

0 532

İnka medeniyeti, Güney Amerika’nın batı kıyısındaki And Dağları bölgesindeki Cuzco şehri civarında, efsanevi kralları ve ilk Sapa Inca olan Manco Capac’ın 11. yüzyılda Cuzco Krallığı’nı kurmasıyla başlamıştır. Manco Capac’ın soyunun egemenliğinde Krallık bölgedeki diğer Andlı topluluklar gibi büyümeye devam etmiş ve 1438 yılında adının birebir çevirideki anlamı yer sallayan olan Pachacutec liderliğindeki İnkalar sınırlarını genişleterek diğer Andlı toplulukları egemenlikleri altına almaya başlamışlardır. Böylece, Pachacutec Amerika kıtasında Kolomb öncesi varolan en büyük imparatorluk olan İnka İmparatorluğu’nu (Tawantinsuyu) kurmuştur.

1532 yılında, iki kardeş Huascar ve Atahualpa arasındaki iç çekişmeler sonrasında, Francisco Pizarro önderliğindeki İspanyol işgalciler İnka bölgesini ele geçirmişlerdir. Bunu takip eden yıllarda İspanyollar tüm And bölgesindeki tek hakim güç konumuna gelmişlerdir. 1542 yılında Peru Valiliği’nin kurulmasına dek isyan eden İnkaları bastırmayı bilen İspanyollar, 1572 yılındaki Vilcabamba’daki son İnkaların direnişinin de yıkılması ile İnka medeniyetini bitirmiş oldular. Tüm bu olanlara rağmen İnkaların bazı kültürel gelenekleri, özellikle Quechuas ve Aymara halkları arasında olmak üzere günümüze kadar gelmiştir.

Genel

İnkalar önceleri, Cuzco yukarılarındaki And dağlarındaki savaşçı kabilelerdiler. MS 1000 yıllarında inka kabilesi komşu kabileleri egemenliği altına alıp Cuzco Vadisine doğru inmeye başladı. Böylece bu avantajlı yeri kullanarak etraflarındaki bölgeleri işgal ederek genişlemelerini sürdürdüler. 1500’lü yıllara gelindiğinde, İnkalar, eski Amerika’daki en geniş ve en zengin imparatorluğu olmuşlardı. İnkalar başkentleri Cuzco’dan 4000 kilometre dışına nerdeyse tüm batı Amerika kıyılarına ve And dağlarına yayılmışlardı. Bu bölge çok değişik iklim ve doğa koşullarını içermekteydi. Öyle ki, hükmettikleri And Dağlarının batı kıyısında çöl ve vadiler yer alırken, yine bu dağlarının kuzey doğu kesimlerinde ise tropikal bir yağmur ormanı iklimi hakimdi.

İnkalar, Şehirlerini ve kalelerini çoğunlukla And Dağları’nın yüksek kesimlerdeki dik ve sarp yamaçlara inşa etmişlerdi. İnka şehirlerinin mimarisi hala bilimadamlarını şaşırtmaktadır. Şehirlerdeki taş merdivenler tüm şehri ve taş evleri ve taş dini binaları geçerek şehirlerin en yüksek noktalarına kadar ulaşmaktadırlar. Bu yapılardaki devasa taş bloklar o kadar hassas ve düzgün bir şekilde birbirlerine birleştirilmiştir ki aradan binlerce sene geçmesine rağmen bugün bile aralarına bir jilet dahi sokmak olası değildir. İnka evlerinin mimarisinde duvarlarda taş kullanılmış ve çatıları da otla yapılmıştır.

İnka toplumu çok sıkı bir hiyerarşik düzen içindeydi. Birçok değişik toplum kademeleri vardı ve bu kademelerin en üstünde Sapa (Baş rahip ve yönetici) ve ordu kumandanı bulunuyordu. Tüm aile bireyleri Sapa’nın danışmanları idi hatta kadınların bile İnka hiyerarşik düzeninde otorotileri vardı. Bunların altında tapınaklardaki rahipler, mimarlar ve ordu komutanları geliyorlardı. En alttaki iki sınıf ise zanaatkarlar, ordudaki subaylar, çiftçiler ve çobanlardı. Vergilerini altın olarak ödemek durumundaydılar ve bu vergiler yüksek sınıflara dağıtılmaktaydı.

İnkalar korkusuz birer savaşçı olmalarının yanı sıra çok vahşi bir cezalandırma sistemine sahiptiler. Eğer bir kişi hırsızlık yapar, Sapa’nın eşiyle ya da bir Güneş Bakiresi ile seks yaparsa uçurumdan atılır, elleri kesilir, gözleri oyulur ya da açlıktan ölünceye kadar asılırdı. Dolayısıyla cezalıların çoğunun ölümle cezalandırıldığı bir toplumda hapishaneler gereksizdi.

İnka ören yerlerinde yapılan kazılarda, İnka kraliyet ailesine ait kişilerin mumyalaşmış cesetleri bulunmuştur. And Dağlarının yüksek tepelerindeki buzların içinde kalarak günümüze kadar ulaşmışlardır.

İnkalar’ın 40.000 nüfuslu bir orduları vardı. Francisco Pizarro komutasındaki İspanyol ordusu ise sadece 180 kişiden oluşuyordu. 180 kişilik bir ordunun 40.000 kişilik bir orduyu yenmesinin temel nedenleri büyük bir olasılıkla şöyledir:

İnka ordusunun büyük bir bölümü, İspanyol istilacılar tarafından getirilmiş olan çiçek hastalığı dolayısıyla ölmüştü.

İspanyol istilacılar İnka yönetimindeki diğer kabileleri onlara karşı yanlarında savaşmaları için ikna etmişlerdi.

İnka savaşçılarının silahları kabile savaşları için kullanışlı olmakla birlikte İspanyol ordusundaki silahların gücüyle karşılaştırılamayacak kadar güçsüzdüler.

Tarihçe

İnka efsaneleri

Manco Capac, hem Perudaki İnka Hanedanlığı’nın hem de Cuzco’daki Cuzco Hanedanlığı’nın efsanevi kurucu lideridir. Bu efsanevi karakterin hakkındaki mitler ve tarih oldukça karmaşıktır. Manco Capac’ın doğumu ve Cuzco ile ilgili efsaneleri özellikle çok karışık ve çeşitlidir. Bir efsanede Tici Viracocha’ın oğlu olarak yer alırken bir başka efsanede ise Titicaca Gölü’nün derinliklerinde güneş tanrısı Inti tarafından çıkartılıp yeryüzüne getirilen bir kahramandır.

Tarih Öncesi

Amerika kıtasına gelen ilk insanlar olan Homo sapiyenler MÖ. 12.000 yıl veya daha öncesinde Asya kıtasından yola çıkarak Bering Boğazı üzerinden Kuzey Amerika’ya ulaşmışlardır. Amerika üzerindeki yayılımlarını Orta Amerika’dan geçerek M.Ö. 10000’li yıllarda Güney Amerika topraklarına ulaşmışlardır.

Güney Amerika’da, Andlar’daki kuru mağaralarda yapılan araştırmalarda bulunan organik kalıntılar MÖ. 6500’lü yıllarda bitkilerin yetiştirildiğini göstermektedir. Bu kalıntılar arasında yerel patates türleri ile fasulye ve yerel kırmızı biber türleri yağmur ormanlarından doğu bölgelerine uzanan yerlerde bulunmuştur. Bu da Güney Amerika’daki ilk tarımın Amazon bölgesinde başladığını göstermektedir. Ancak bölgenin nemli yapısı nedeniyle yapılan bu tarımla ilgili günümüze ulaşmış bir organik kanıt yoktur. Fakat bölgede bulunan MÖ. 2000’li yıllardan kalma tarım işlenmesi ile ilgili çanak-çömlek kalıntıları bunun ispatı olmaktadır.

Bu dönemde And bölgesindeki köylüler, yerel kaynakları kullanmak adına değişik teknikler geliştirmişlerdir; Kıyı bölgelerinde balıkçılık geliştirilmiş, iç bölgelerde sulu tarım yapılmış, daha yüksekce bölgelerde patates yetiştirilmiş ve dağlık bölgelerde ise lama ve alpakalardan yün ve et üretimi yani hayvancılık yapılmıştır. Yine bu dönemde MÖ. 1200’lü yıllarda Peru sahillerindeki halkları bir araya toplamış olan Chavin kültürünü de içeren bu yerli halk dini merkezler, büyük mezarlıklar ve anıtsal yapılar inşa etmişlerdir.

M.S. 600 ile 1200 yılları arasında, Güney Amerika’da yayılan en azından üç politik varoluş vardı. Titicaca Gölü yakınlarındaki Tiwanaku şehri, gücünü göl çevresindeki zengin tarım alanlarından Peru’nun güneyindeki aşağı bölgelere yakın vadilere, hatta Şili’nin ve Arjantin’in Kuzey bölgelerine kadar genişletmişti. Böylece bu bölge ilk İnka toplumunun geliştiği yer oldu.

Yükselme ve Genişleme dönemleri

İnkalar genişlemeye 12. yüzyılda Cuzco bölgesindeki bir kabile olarak başladılar. Manco Capac liderliğinde küçük bir şehir olan Cuzco’yu (Keçuva dilinde Kusko – Türkçe Kusko okunur) kurdular.

1438 yılında, adının anlamı yer sallayan olan Sapa Inca (Ulu önder) Pachacuti komutasında yayılmaya ve genişlemeye başladılar. Pachacuti, Cuzco Krallığını yeniden organize ederek bir imparatorluğa çevirdi. İnkalar imparatorluklarına kendi dillerinde Dört çeyreğin ülkesi anlamına gelen Tahuantinsuyu demekteydiler. İmparatorluk, merkezi bir hükûmeti olan ve her birinin başında bir İnka bulunan ve adları Chinchasuyu (Kuzeybatı), Antisuyu (Kuzeydoğu), Contisuyu (Güneybatı) ve Collasuyu (Güneydoğu) olan dört federatif eyaletten oluşmaktaydı. Pachacuti, aynı zamanda Machu Picchu’nun da imarını yaptıran kişi olarak bilinmektedir.

Dini inançları

İnkaların çok tanrılı bir dinleri vardı. Yaratıcı konumunda bir tanrı ve onun yarattığı birçok başka tanrı vardı. Toprak, deniz, güneş ve ayı temsil eden tanrılar da vardı. Bu tanrılardan bazıları:

Viracocha – Yaratıcı Tanrı

İnti – Güneş Tanrısı

Mama Quilla – Ay Tanrıçası

İlyapa – İklim Tanrısı

İnkalar altının güneşten gelen bir çeşit şekerleme olduğunu düşünürlerdi. Altın ancak çeşitli kutular, mücevherler gibi törensel eşyalar ya da süslü mezar taşları veya tapınaklar yapmak amacıyla kullanıldığında bir değere sahipti. İnka altınlarının neredeyse tamamına yakını İmparatorluk Pizarro tarafından ele geçirildiğinde alındı ve eritildi.

Dini kutlamaların büyük çoğunluğu ekim ve hasat dönemlerinde yapılırdı. Tanrılara hayvan hatta insan kurban eden İnkalar bu kutsal törenleri depremler, savaşlar ya da imparatorların ölümleri gibi toplumu sarsan büyük olaylardan sonra yaparlardı.

Dini törenleri yöneten rahiplerin yanında Hristiyanlıktaki rahibelere benzeyen mamacunalar bulunmaktaydı. Mamacunalar manastırlarda yaşarlardı. İplik eğirmeyi, dokuma yapmayı, kraliyet kıyafetleri dikmeyi ve kutsal ekmek pişirmeyi öğrenirlerdi.

İnka mimarisi

İnka mimarisi üç temel kavram üzerine kurulmuştur: hassaslık, kullanışlılık ve sadelik. İnka mimarisinin temel anlayış prensibi “Az çoktur!” olmuştur.

İnka mimarisindeki en baskın biçim basit ancak zarif ve mükemmel bir şekilde kullanılmış olan “ikizkenar yamuk” şeklidir. İkizkenar yamuk biçimindeki kapılar, pencereler ve duvarlardaki nişler her tipteki İnka yapısında görülmektedir. Kullanışlılığın etkilenmediği her yerde bu yamuklardan mümkün olduğunca bol bir şekilde kullanmışlardır.

İnka inşaatçılarının kullanışlılığı geri plana attıkları tek yer akan suyla girdikleri mimari ilişki olmuştur. Suyun, ağızlarından şırıltıyla ve köpürerek döküldüğü oluklar, bazen oyma süslerle bezenmiş taşlar ile süslenmiş bazen de hiç gerekli olmadığı halde komplike taş kanallar ile bir sonraki çeşmeye ya da banyolara bağlanmışlardır. Bazen de bir çeşmeden bir diğer çeşmeye gereksiz ancak hoş ve güzel bir dekorasyon verilmek amacıyla şelaleler ve süslemeler yapılmıştır.

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku