Grek tarihlerinde Maracanda, Çin vekāyi‘nâmelerinde K’ang ve Hsi-wan-chin adlarıyla geçer. Semerkant adı, şehrin nisbet edildiği şahsın ismi Semer ile Soğdca’da “şehir” veya “yerleşim birimi” anlamındaki kent/kant kelimesinden meydana gelir. Şehir, ilk olarak Zerefşân (Soğd) nehrinin güney kıyısında vadiye hâkim yüksek bir mevkide kurulmuş olup günümüze ulaşan harabelerine Efrâsiyâb adı verilmektedir. Cengiz Han’ın 1220’de Semerkant’ı tahrip etmesinden sonra daha güneyde bugünkü modern Semerkant’ın bulunduğu bölgede yeni bir şehir kurulmuştur.
Özbekistan Cumhuriyeti’nin orta kesiminde yer alan ve aynı isimli idarî birimin (oblast) merkezi olan Semerkant şehri ilk dönemlerde bütün Mâverâünnehir’in, ardından Soğd (Sogdiana) bölgesinin yönetim merkezi olmuştur. Semerkant, Zerefşân nehri ve bu nehirden beslenen kanallar sayesinde şiddetli yaz sıcağı ve kuraklıktan pek etkilenmeyen nâdir şehirlerdendir. İslâm coğrafyacılarının tavsifine göre akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü ve tertemiz havasıyla sıhhatli bir yaşama son derece müsait ve tabii görünümü en güzel şehirlerden biridir. Seyyahların cennete benzettikleri bir mevkide bulunmaktadır.
Şehrin tesisi hakkında kaynaklarda çok farklı rivayetler yer almaktadır. XX. yüzyılda bölgede yapılan arkeolojik kazılardaki bulgularla bu rivayetlerin birlikte değerlendirilmesinden şehrin milâttan önce 535 yılında Pers Hükümdarı Büyük Cyrus tarafından ileri bir karakol olarak kurulduğu ortaya çıkmıştır. Semerkant’ın kalıntılarına adı verilen efsanevî Türk hükümdarı Efrâsiyâb’ın (Alp Er Tonga) bu tarihten yaklaşık iki yüzyıl önce Semerkant hâkimiyetiyle ilgili rivayetler, şehri değil şehrin kurulduğu bölgeyi egemenlik altına alması olarak anlaşılmalıdır.
Arkeolojik bulgular Semerkant’ın Persler döneminde 218,5 hektarlık bir alanı kapladığını ortaya koymuştur. Buradan Semerkant’ın o dönemde Orta Asya’nın, hatta dünyanın en büyük şehirlerinden biri olduğu belli olur. Milâttan önce 329 yılında Semerkant’ı Persler’den alan Büyük İskender kendisine karşı ayaklanmayı bahane ederek şehri yakıp yıktı. Ancak Semerkant’ın dışarıdan gelecek saldırılar için iyi bir istihkâm olacağını düşünüp etrafını büyük bir surla çevirdi.
Soğd-Baktria satraplığına bağlanan şehir kumandanlar arasında yapılan savaşlar sırasında Seleucos’un (Selevkos) eline geçti (yaklaşık m.ö. 312). Semerkant milâttan önce 189 yılında Grek-Baktria Krallığı’nın hükmü altına girdiyse de Grekler şehirde küçük bir idareci sınıf olarak kaldı. Hâkim dilin Soğdca olduğu şehirde nüfusun çoğunluğunu İran menşeli Soğdlar ve Saka Türkleri oluşturuyordu. Ardından Semerkant önce Yüeh-chih Türkleri’nin, milâttan önce I. asırda K’ang-chü Türkleri’nin eline geçti. K’ang-chüler savaşlarda tahrip olan şehri yeniden imar ettiler ve eski ihtişamlı günlerine dönmesini sağladılar. Semerkant’ı başşehir edinen K’ang-chüler milâttan sonra I. yüzyılın ilk yarısında önce Hsiungnular’ın, ardından Kuşanlar’ın hâkimiyeti altına girdiler. Milâttan sonra III. yüzyılın ikinci yarısında tekrar bağımsızlıklarını kazandılar.
Semerkant’ın 300 yılı civarında Himyerîler’in eline geçtiğine dair bazı rivayetler vardır. 375 yılı civarında şehri ele geçiren Akhunlar, K’ang-chü kralını öldürüp yaklaşık altmış yetmiş yıl şehirde hüküm sürdüler. V. asrın ortalarına doğru Semerkant’ı hâkimiyetleri altına alan Eftalitler, vergi almakla yetinip Mâverâünnehir’in idaresini K’ang-chü hânedanına bıraktılar. 562’de Semerkant’ı ele geçiren Göktürkler, iyi birer tüccar olan ve çevre ülkeleri tanıyan Semerkantlılar’ı elçilik heyetlerinde görevlendirdiler. 659’da Batı Göktürk Devleti’nin yıkılmasının ardından şehir Çinliler’in hâkimiyeti altına girdi.
Bu dönemde idarî merkezi Semerkant olan Soğd Yabguluğu sözde Çin’e bağlı olmakla birlikte neredeyse tam bağımsız durumdaydı; ayrıca Türk nüfuzunun kuvvetli etkileri de görülüyordu. Çin’den (İpek yolu), Türk ülkeleri, Hindistan ve Afganistan’dan (Baharat yolu), Merv ve Buhara üzerinden, İran’dan gelen çok önemli ticaret yollarının kesişme noktası olan mükemmel bir coğrafyada yer alması Semerkant’ın önemli bir kültür ve ticaret merkezi olmasını sağladı.
Emevîler’in Horasan valisi Saîd b. Osman 676 yılında Semerkant üzerine bir sefer düzenledi. Semerkant Kralı Tarhûn’un Müslümanlara vergi ödemeyi ve rehineler vermeyi kabul etmesi karşılığında barış yapıldı. Kuşatma sırasında şehid düşenler arasında Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın oğlu Kusem’in de bulunduğu rivayet edilir. Nitekim Semerkant’ta Kusem’e ait olduğuna inanılan bir mezar bulunmaktadır.
Tarhûn’un anlaşmayı bozması üzerine itaatten ayrılan Semerkant 680’de Selm b. Ziyâd tarafından ikinci defa fethedildi. Bununla birlikte Emevîler, Semerkant ve Soğd hâkimiyetini sağlamakta zorlandılar. II. Göktürk Devleti Kağanı Kapağan gönderdiği ordularla Semerkant ve çevresini kendine bağladı (701).
Ancak bu uzun sürmedi ve Semerkant Emevîler’in Horasan valisi Kuteybe b. Müslim tarafından altı yıl süren şiddetli ve kanlı savaşların ardından kesin biçimde fethedildi 711. Kuteybe yaptığı anlaşma ile Semerkantlılar’ı vergiye bağladı ve şehirde bir cami inşa ettirdi. Şehir dışındaki Ferenkes’te ikamete mecbur ettiği Gûrek’i yerli halkın temsilcisi olarak görevinde bırakırken arkadaşlarından birini Semerkant valiliğine tayin ederek onun emrine verdiği askerî birliği şehre yerleştirdi. Bundan itibaren Semerkant, Mâverâünnehir’deki diğer bölgelerin fethinde önemli bir üs halinde kullanıldı.
Ömer b. Abdülazîz’in görevlendirdiği tebliğ heyetlerinin çalışmaları sonucu Semerkant ve çevresinde çok sayıda kişi İslâm’a girdi. Kuteybe zamanında Soğdlu askerlerden kurulmuş olan 30.000 kişilik birlikler İslâm ordusu içinde önemli bir yer edindi. Ancak kısa bir süre sonra Horasan ve Semerkant’a gönderilen valilerin sert tutumu ve mevâlîden cizye alma uygulamasının tekrar başlatılması gibi sebeplerle Semerkant ve çevresinde yaklaşık on yıl sürecek 721-731 ayaklanmalar ve kanlı savaşlar dönemi başladı.
721’de Soğd halkına yardım bahanesiyle gelen Türgişler, Soğd kuvvetleriyle birleşerek Semerkant ve Debûsiye dışında bütün bölgeyi ele geçirip Semerkant’ı kuşatma altına aldılar (728). İki yıl sonra Horasan Valisi Cüneyd el-Mürrî şehri muhasaradan kurtardıysa da Semerkant 735’de Hâris b. Süreyc ayaklanması sırasında Türgişler’in de yardımı ile Gûrek’in eline geçti ve şehirdeki İslâm garnizonu yok edildi. Ancak 738 yılında Türgiş Hakanı Su-lu ve Soğd İhşîdi Gûrek’in ardı ardına ölümleri Emevîler’in işini kolaylaştırdı. Horasan valiliğine getirilen Nasr b. Seyyâr başarılı siyasetiyle Soğd bölgesi ve merkezi Semerkant’ta hâkimiyeti güçlendirmeyi başardı.
Abbâsîler döneminde 775-76’da ortaya çıkan Mukanna‘ el-Horasânî taraftarı Mübeyyiza’nın isyanları dört yıl devam etti. 805-806’da başlayan ve Abbâsîler’in bölgede hâkimiyetini sarsan Râfi‘ b. Leys isyanı da dört yıl sonra bastırılabildi (810). Halife Me’mûn, bu isyanın bastırılmasında büyük yararlıklar gösteren Sâmânî ailesinden Nûh b. Esed’i 819 yılında Semerkant, diğer üç kardeşini de Mâverâünnehir’deki diğer vilâyetlere vali tayin etti. Horasan’da hüküm süren Tâhirîler’e tâbi olan Nûh b. Esed ve kardeşleri, Ya‘kūb b. Leys’in 873’de Tâhirîler’e son vermesinin ardından Saffârîler’e bağlandı. Halife Mu‘temid-Alellah’ın iki yıl sonra bir menşurla bütün Mâverâünnehir’i Nasr b. Ahmed’e verdiğini bildirmesinin ardından Sâmânîler müstakil bir devlet haline geldi (874-75).
Nasr b. Ahmed’in 892 yılında ölümünden sonra küçük kardeşi İsmâil b. Ahmed başşehrini Buhara’ya taşıdıysa da Semerkant gerek nüfus yoğunluğu gerekse medenî ve iktisadî unsurlar açısından bölgedeki merkezî şehir olma konumunu muhafaza etti. Sâmânîler’in yıkılışına kadar Semerkant valilerinin merkez Buhara’ya karşı hâkimiyet mücadelesine giriştikleri görülmektedir. Sâmânîler devrinde Semerkant ilmî, kültürel ve ekonomik açıdan İslâm dünyasının en önemli merkezlerinden biri haline geldi. İstahrî ve İbn Havkal, şehrin varoşlar (rabaz), asıl şehir (şehristan) ve kale (kuhendiz) şeklinde üç bölümden oluştuğunu söyleyip bu üç bölüm hakkında geniş bilgi vermişlerdir.
Orta Asya ticaret yolları üzerindeki önemli merkezlerden biri olan, İbn Havkal’in Mâverâünnehir’in limanı dediği Semerkant dünyanın her tarafından gelen tüccarlar ve getirdikleri mallarla dolup taşardı. Semerkant ve civarında yaşayan Soğdlular, VI-VIII. yüzyıllarda İpek yolu ticaretini neredeyse tekellerine alarak bu yolun pek çok güzergâhında ticaret kolonileri kurmuşlardı. Özellikle kâğıdı ile meşhur olup İslâm toprakları üzerinde en kaliteli kâğıt orada üretiliyordu. Ayrıca ipek, yün kumaş ve dokumaları ile de meşhurdu.
Sâmânîler döneminde bir süre başşehir olan Semerkant’ta çok sayıda büyük âlim yetişmiştir. Necmeddin en-Nesefî, el-Ḳand fî ẕikri ʿulemâʾi Semerḳand isimli eserinde 1000’den fazla Semerkantlı âlimi tanıtmıştır. Meşhur muhaddis Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, Şâfiî fıkhının öncülerinden İbn Hibbân, yine meşhur fakihlerden Ebü’l-Leys es-Semerkandî ve adını doğup büyüdüğü Semerkant’ın Mâtürid mahallesinden alan kelâmcı İmam Mâtürîdî bunların başında gelmektedir. Târîḫu Semerḳand yazarı Abdurrahman b. Muhammed el-İdrîsî, Alâeddin es-Semerkandî, Çehâr Maḳāle müellifi Nizâmî-i Arûzî, Rükneddin el-Âmidî, Nakşibendî şeyhi Nizâmeddin Hâmûş, Uluğ Bey, Şehâbeddin İbn Arabşah ve Ali Kuşçu çeşitli dönemlerde Semerkant’ta yaşamış meşhurlardan bazılarıdır.
Semerkant’ta nüfusun çoğunluğunu Doğu İranlı Soğdlular oluşturuyordu. Nüfus bakımından ikinci sırada Türkler ve onların ardından Araplar geliyordu. Müslümanların fethinden önce Budizm, Zerdüştîlik, Maniheizm ve Hıristiyanlık gibi dinler yaygındı. Bununla birlikte Kuteybe b. Müslim’in şehri fethi sırasında halkın çoğunluğunu Zerdüştler teşkil ediyordu. Semerkant ve çevresinde azımsanmayacak miktarda yahudi ve hıristiyan vardı. IX. yüzyılda Semerkant’ta bir Nestûrî başpiskoposluğu bulunmaktaydı.
992 yılında Karahanlı Harun Buğra Han kısa bir süre Semerkant’ı ele geçirdiyse de Sâmânî Hükümdarı II. Nûh şehri geri almayı başardı. Semerkant 999’da tekrar Karahanlılar’ın eline geçti. XI. yüzyılın ilk yarısında hânedan mensuplarının mücadelelerine sahne olan şehir devletin 1046’da ikiye bölünmesi sırasında Batı Karahanlılar’da kaldı. 1052’de tahta oturan Böri Tegin Ebû İshak İbrâhim b. Nasr (Tamgaç Han), Semerkant’ı Batı Karahanlı Devleti’nin başşehri yaptı. 1074 ve 1089’da Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından hâkimiyet altına alınan Semerkant XIII. yüzyılın başlarında Hârizmşahlar’ın egemenliği altına girdi.
Semerkant’ı devletinin başşehri yapan Hârizmşah Alâeddin Muhammed b. Tekiş, Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın önünde tutunamadı. Buhara’dan sonra Semerkant üzerine yürüyen Cengiz Han kuşatmanın dördüncü günü teslim olmak zorunda kalan şehri tahrip etti (Mart 1220). Direnenlerin tamamı katledilirken halkın önemli bir kısmı şehirden sürüldü. Semerkant bir asırdan fazla bir süre bu tahribatın izlerini silemedi. 1350 yılında şehri ziyaret eden İbn Battûta harabeler arasında ancak az miktarda meskûn ev gördüğünü ve şehri çevreleyen surun neredeyse yok olduğunu kaydeder.
XIV. yüzyılın son çeyreğine kadar Moğol hanlarının mücadelesi yüzünden sıkıntılı bir dönem yaşayan Semerkant’ın yeniden imarı ve ikinci parlak dönemi, Mâverâünnehir’i hâkimiyeti altına alan Timur’un Semerkant’ı kendisine başşehir yapması ve çeşitli bölgelerden âlim ve sanatkârları burada toplaması ile başladı (1369). Günümüze ulaşan tarihî yapılar daha çok Timur ve torunlarının eserleridir. 1405’de Semerkant’a gelen İspanyol elçisi Clavijo seyahatnâmesinde şehirdeki sarayları, bahçeleri, âbidevî yapıları geniş bir şekilde anlatmıştır. Uluğ Bey tarafından yaptırılan Çihilsütun adlı sarayla meşhur rasathâne bu dönemin en önemli eserleri arasındadır. 1497, 1501 ve 1511 yıllarında belirli sürelerle şehre hâkim olan Bâbür, hâtıratında Semerkant’ın o zamanki ihtişamını ve yapılarını tasvir etmiştir.
1500’de Özbek Hükümdarı Şeybânî Han tarafından ele geçirilen Semerkant, 1868 yılına kadar Özbek hanlarının idaresi altında kaldı. Ülkeyi Buhara’dan yöneten Özbekler daha çok başşehirlerinin imarı ve gelişmesine önem verdiler. Semerkant bu yüzden ihmal edildi ve Buhara’nın gölgesinde kaldı. Mâverâünnehir topraklarında ilerleyen Ruslar 14 Mayıs 1868’de Semerkant’ı zaptederek Türkistan genel yönetim bölgesine dahil ettiler.
1871’den itibaren Timur’un inşa ettiği şehrin batısında yeni bir şehir yükseldi. Şehir daha sonra Hazar denizi ötesi demiryoluna bağlanınca bir yol kavşağı olarak yeniden eski canlılığına kavuşmaya başladı. 1924-1930 yılları arasında Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başşehri olan Semerkant’ın 1900’de 58.000, 1939’da 134.350, 1989’da 367.000, 2001’de 361.339 olan nüfusu 2008’de 353.000 olarak tahmin edilmektedir.
Bugün Semerkant, 1 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilân eden Özbekistan Cumhuriyeti’nin on iki oblastından birinin merkezi olup ekonomisi büyük ölçüde çevresindeki tarıma dayanır, sanayi de gelişmiştir. Zerefşân vadisinin sulanabilen kesimlerinde daha çok pamuk ekilir; bunun yanında buğday, çeşitli meyveler, üzüm, tütün ve pirinç yetiştirilir. İpek böcekçiliği de gelişmiştir. Hafif sanayi kuruluşları yönetim merkezi Semerkant’ta toplanmıştır. Dokumacılık, meyve ve sebze konserveciliği, traktör ve otomobil parçaları imâlatı başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Ayrıca halısı ve seramiğiyle de ünlüdür. Nüfusun dörtte üçünden fazlasını Özbekler, diğer bölümünü Ruslar, Tatarlar ve Tacikler oluşturur.