Kuzey güney yönünde 400 km., doğu batı yönünde 280 km. uzunluğunda olan ve 66.900 km2 alan kaplayan Aral gölü, Hazar, Superior ve Victoria göllerinden sonra dünyanın 4. büyük gölü olup Kazakistan ile Özbekistan arasında yer alır. Sovyetler Birliği döneminden itibaren Aral gölüne dökülen Seyhun ve Ceyhun’un suları ile tarım alanları sulanmaya başlanmıştır. Bu sulanan alanlarda yetiştirilen pamuk sayesinde Sovyetler Birliği, pamuk gereksinimi önemli ölçüde karşılamaktaydı.
Bu nehir sularının sulamada kullanılması, çok önemli çevresel sorunları ve arazi kaybının meydana gelmesine neden olmaktadır. Şöyle ki, kaynağını Tanrı ve Pamir dağlarından alarak Aral gölüne dökülen nehirlerin yıllık ortalama su verimi 1950’li yıllarda 55 km3 idi. Aralsk ve Moynak kentlerindeki halkın geçim kaynağını, önemli ölçüde temiz göl suyunda avlanan balık oluşturmaktaydı. Gölün kuzey ve güney kıyıları arasında ulaşım da yapılmaktaydı. Geniş bir alan kaplayan delta üzerindeki bataklık, ağaçlık sahalarda çok değişik flora ve fauna yaşamaktaydı.
Sovyetler Birliği, 1960’lı yıllardan itibaren Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’da Aral’a dökülen suları pamuk üretmek amacıyla kullanmaya başlamış, Göle dökülen suyun azalmasıyla göl sahası yavaş yavaş kara hâline dönüşmeye başlamıştır. Bilhassa 1960-1980 yılları arasında sulanan tarım sahasının %20 oranında artırılması sonucu su tüketimi iki kat artarak 45 km3’ten 90 km3’e yükselmiştir. Türkmenistan’ın güney kesimini sulayan Karakurum Kanalı yapılmıştır. Bu kanaldan tarım alanlarına verilen 14 km3 su Aral gölüne dökülen suyun dörtte bir oranında azalmasına neden olmuştur. Buna göre 1980’li yıllarda Aral gölüne dökülen su miktarı 1950’li yıllara göre onda bir oranında azalmıştır. Buna bağlı olarak Aral gölünün alanı yarı yarıya, hacmi ise üçte bir oranında küçülmüştür.
Nitekim 1966-1993 yılları arasında su seviyesinin 16 m.’nin üzerinde düşmesiyle gölün doğu ve güney kıyılarında 80 km.’lik bir bölüm kara hâline gelmiştir. Böylece gölün su hacmi %75 ve kapladığı alanda yarı yarıya azalmıştır. 1987’de Aral gölü, kuzeyde küçük ve güneyde büyük olmak üzere iki ayrı göl hâline gelmiştir. Göl kıyısında birer balıkçı limanı olan Aralsk (Kazakistan) ve Moynak (Özbekistan) 1980’li yılların başında önemini kaybetmiş, buradan göle bağlantı sağlayan kanallar kurumuş, balıkçı tekneleri ötede beride kara üzerinde kalmıştır.
Aral gölünün çekilmesiyle gölde yaşayan en az 20 balık türü kaybolmuştur. Durum bununla da kalmamış, Aral gölünün kara hâline gelen kesimi; tuz birikimi, pestisid, gübre kalıntıları ve pamuk tarlalarından gelen yaprak döküntüleri ile kirlenmiştir. Daha önce geçimini balıkçılıktan sağlayan 60 bin nüfus işsiz kalmış ve balıkçı kentleri olan Aralsk ve Moynak birer hayalet kasaba haline dönüşmüştür.
Göl suyunun çekilmesi, iklim üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. Buna bağlı olarak Aral gölü çevresinde yazlar daha sıcak, kışlar daha soğuk geçmeye başlamış, 1950’li yıllara göre yağışsız geçen gün sayısında 4 katlık bir artış meydana gelmiştir. Suların çekildiği yerlerde tuzlu bir kabukla kaplanan göl tabanı, bitkilerin yetişmesini engellemektedir. Öte yandan, kurumuş göl tabanındaki tuz, kum ve tozlar, rüzgârla yüzlerce km. uzaklara kadar taşınmaktadır. 1966-1985 yılları arasında yılda ortalama olarak 65 gün Aralsk, toz fırtınalarına maruz kalmıştır.
Sulanan sahalarda toprağın alt katlarında bulunan tuzlu ve alkali maddelerin kılcallık (kapilarite) ile toprak yüzeyine kadar yükselmesi ve burada suyun buharlaşmasıyla toprak yüzeyinde birikmesi tuzlaşmaya neden olmuştur. Ayrıca rüzgârla taşınan tuzlu kumların tarım alanlarında birikmesi de ayrı bir tuzlanmayı beraberinde getirmiştir. Yapılan bir araştırmada, Aral gölünün kurumuş alanından rüzgârlarla taşınan tuzlu kumların 75 milyon ton olduğu belirtilmiştir.
Bunlara ilâve olarak pamuk tarlalarında kullanılan yaprak dökücü ilâçlar, kimyasal gübre ile pestisidler, sulama ve içme suyunun da kalitesini bozmuştur. 1982 yılına kadar kullanılan DDT pestisidleri, hâlâ toprakta yüksek bir oranda bulunmaktadır. Pamuk hasadında kolaylık sağlayan yaprak dökücü zehirli ilâçların 1990’a kadar kullanılması, bazı kaynaklara göre binlerce insanın ölümüne neden olmuştur. Aral havzasındaki bitkilerde kimyasal ilâç birikimi de tespit edilmiştir.
Rüzgarla taşınan toz ve tuzlar, insan sağlığını tehdit edici boyutlara ulaşmıştır. Bölgede solunum hastalıkları, özellikle tüberküloz, tiroit kanseri hastalıklarında artışlar meydana gelmiştir. Ayrıca kirli sular tifo, dizanteri, sarılık gibi birçok hastalıklara da yol açmıştır. Buna bağlı olarak Rusya’nın diğer bölgelerine göre ölüm oranlarında artışlar meydana gelmiş, doğan bebeklerin %10’u ölmüştür.
Özellikle Seyhun ve Ceyhun deltalarının degradasyonu sonucu Aral gölü çevresinde yaşayan 1783 hayvan türünün sadece 38’i hayatta kalabilmiştir. Delta sahasında hayvanlar için birer barınak ve beslenme sahası olan gölcük ve bataklıklar kurumuş ve buradaki canlı hayatı yok olmuştur. Ayrıca kağıt üretiminde kullanılan saz ve kamışlar yok olmuştur.
Aral gölünde tabiatı koruma alanı olarak belirlenen Barsakelmes adasında nadir olarak bulunan bir ceylan ve eşek türünün yaşam alanının da ortadan kalktığı belirtilmektedir.
Gerçekten, Aral gölü çevresi önemli bir çevre felaketinin eşiğine gelmiştir. Bu durumu Özbekistan’ın Özerk Karakalpak Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı U. Ashirbekov şöyle ifade etmiştir: “Aral denizinin tabanı büyük oranda zehirli toz püskürten insan yapısı bir volkandır.”
Aral gölünde yaşanan bu felaketin önlenmesi amacıyla Sovyetler Birliği dağılmadan önce ve yeni kurulan Türk cumhuriyetleri tarafından birtakım tedbirler alınmaya başlanmıştır. Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar bu felâketin önlenmesi için yardım yapmaya başlamışlardır, 1995 Eylül’ünde Aral gölündeki çevre sorunları ile ilgili olarak BM tarafından finanse edilen 2 günlük bir konferans düzenlenmiş; bu konferansta Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, Aral gölü havzasında sürdürülebilir bir gelişmeyi esas alan bir deklârasyonu imzalamışlardır. Dünya Bankası, Aral’ı kurtarmak amacıyla 300 milyon dolar tutarındaki plânını açıklamıştır. Diğer taraftan, Aral gölünün kurtarılması amacıyla 1997’de Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan ortak bir proje dahilinde faaliyete geçmişlerdir.