Ultimate magazine theme for WordPress.

Kırgızlar

0 225

Kırgız adı ilk defa Çinli tarihçi Sima Tsıyan’ın (Sima Qian ya da Se Ma T’sien) milâttan önce 203-201 yıllarına ait olayları anlattığı notlarında Ko-k’un olarak geçer. Daha sonraki döneme ait Çin kaynaklarında Chien-k’un, Ch’i-ku, Chie-ku, Ho-ke-ssu gibi farklı adlandırmalara da rastlanır. Göktürkçe ve Uygurca metinlerde Kırgız şeklinde kaydedilen bu isim Kâşgarlı Mahmud tarafından Kırkız olarak yazılmıştır. Arapça ve Farsça kaynaklarda Hır-hız, Hir-hiz diye adlandırılan Kırgızlar, Atâ Melik Cüveynî tarafından Kır-kız, Kır-gız, Kırk-kız gibi değişik imlâlarla yazılmıştır. Ebülgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terâkime’sinde ise Kır-gız, Kir-giz, Kır-kız şekilleri görülmektedir.

Moğol, Kalmuk ve Tunguz kaynaklarında Burut, Burugut diye geçen kelimenin Kırgızlar’ı işaret ettiği ileri sürülür. Kırgız adının anlamı ve etimolojisi konusunda N. A. Aristov, A. Vámbéry, V. Munkacsi, V. V. Radlov, L. Ligeti, K. İ. Petrov, N. A. Baskakov, A. N. Kononov, D. Banzarov, S. M. Abramzon, P. Pelliot, O. Karatayev, Ö. Karayev gibi çok sayıda bilim adamının görüş bildirmesine rağmen bu adın anlamı günümüzde de bilinmemektedir.

Radlov, Orhon ve Yenisey’deki Göktürk yazıtlarına dayanarak Kırgız adının “kırk” ve “yüz” sayılarından (kırk+yüz) oluştuğunu ve “kırk grup” mânasına geldiğini ileri sürerken D. Banzarov, L. Ligeti, S. M. Abramzon, kırk sayısına eski Türkçe’deki -ız çokluk ekinin eklenmesiyle ortaya çıkan Kırk-ız’ın “kırk boy, kırk oymak” demek olduğunu söyler. Z. V. Togan ise “Kırk-er” fikrini ileri sürmektedir. Kırgız adı hakkında görüş belirten bilim adamlarının ortak kanaati ise Kırgız adının kırk sayısıyla bağlantılı olduğu yönündedir. Buna delil olarak da Kırgızlar’ın kırk boydan meydana gelmesini gösterirler. Günümüzde Kırgızlar’ın hemen hemen tamamı hangi boya mensup olduğunu bilmektedir.

Yenisey bölgesi Kırgızlar’ın tarih sahnesinde ilk görüldüğü yer olmakla birlikte ana yurtları konusunda da farklı görüşler mevcuttur. V. V. Radlov, Kırgızlar’ın Yenisey ve Altay bölgesinden Tanrı dağlarına göç ettikleri yönündeki fikirlere mesafeli yaklaşmaktadır. Radlov’a göre eğer Kırgızlar çok erken dönemlerde Tanrı dağlarına göç etmiş olsalardı yazılı ve sözlü kültürlerinde o bölgelerin izlerini taşımaları gerekirdi. Bu sebeple Radlov, Kırgızlar’ın daha geç dönemlerde, ya IX-X. yüzyıllarda kendi hükümdarlıkları zamanında veya Moğollar’ın Orta Asya’yı istilâsı döneminde (XIII. yüzyıl) bölgeye geldiklerini düşünmektedir.

Kırgızlar’ın en erken dönemlerden XIX. yüzyılın ortalarına kadar olan tarihlerini bilimsel olarak ilk kaleme alan Barthold da Kırgızlar’ın Tanrı dağlarına göç ettiklerini söylemektedir. A. N. Bernştam, E. Manaev gibi bilim adamları ise Kırgızlar’ın çok daha erken dönemlerde Yenisey’den Tanrı dağlarına göç ettiklerini ileri sürerler. Onlara göre Kırgızlar, Hunlar döneminde yani büyük kavimler göçü esnasında bölgeye göç etmeye başlamışlardır.

IX. yüzyılda artarak devam eden bu göç hareketi Moğollar devrinde son bulmuştur. Ö. Karayev, Y. Hudyakov ve T. Coroev, Kırgızlar’ın Yenisey’den Tanrı dağlarına Kırgız Kağanlığı döneminde IX. yüzyılın ortalarında göç ettikleri fikrindedir. Bu kavmin Tanrı dağlarına ne zaman göç ettiği konusunda tarihî kaynaklarla örtüşen en gerçekçi tez ise D. G. Savinov’a aittir. Ona göre Kırgızlar XIII. yüzyılda, doğu göçebe boylarının Orta Asya’ya en yoğun biçimde göç ettiği dönemlerde buraya gelmişlerdir. Onlarla birlikte diğer bazı boylar da bölgeye göç etmiştir.

Savinov’un bu düşüncesini arkeolojik bulgular da desteklemektedir. Kırgızlar’ın Tanrı dağlarının yerli halkı oldukları fikrinin savunucuları N. A. Aristov ve H. Y. Biçurin’dir. Aristov, Kırgızlar ile bazı diğer boyların Usunlar’ın devamı olduğunu belirtir. Bir kısım arkeolojik bulgular Kırgızlar ile Usunlar arasında kültürel benzerliklerin varlığını gösterse de bu durum tek başına Kırgızlar’ın Usunlar’dan geldiğini kanıtlamaz. Biçurin ise Tan sülâlesi döneminde Tanrı dağlarında yaşamış olan ve kaynaklarda Burut adıyla geçen halkın Kalmuk ve Cungarlar ile birlikte Kırgızlar’ın da ataları oldukları düşüncesindedir.


1860 tarihli bir albümde çadırı önünde Kırgız ailesini gösteren fotoğraf

Tarih

Kırgızlar 560’ta Göktürk Hakanı Mukan zamanında hakanlığa bağlandılarsa da Göktürkler’in fetret devrinde (630-680) müstakil bir hüviyet kazandılar. II. Göktürk Hakanlığı döneminde tekrar Göktürk idaresine alınan Kırgızlar daha sonra Uygur Kağanı Moyen-Çor tarafından Uygur Hakanlığı’na bağlandılar (758). Ancak 840’ta şiddetli bir hücumla Uygur Devleti’ni yıkarak Ötüken’de kendi hâkimiyetlerini kurdular, fakat burada fazla kalamadılar.

920’de bütün Moğolistan’ı ele geçiren K’i-tanlar, Kırgızlar’ı Ötüken bölgesinden çıkarıp eski yurtlarına sürdüler. Cengiz Han, Merkit ve Naymanlar’la olan savaşları sırasında Kırgızlar’ı da itaat altına aldı (1207). Kırgızlar, Cengiz Han’a itaat eden ilk Türk kavmidir. 1217’de Moğollar’a karşı direnmeye kalkıştılarsa da ertesi yıl Cengiz Han’ın oğlu Cuci tarafından yenilgiye uğratılıp tekrar imparatorluğa bağlandılar. Ardından Kalmuk ve Kazak hâkimiyetinde yaşayan Kırgızlar’la ilgili bazı bilgiler Osmanlı dünyasına da aksetmiştir.

XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait bir eserde Kırgızlar’ın Kâşgar’ın yakınında bulundukları, Moğollar’a benzedikleri, bağımsız olmadıkları, beylerine Kaşka dedikleri, sarp dağlarda yaşadıkları, düşmanlarını asla kendi topraklarına sokmadıkları belirtilir. Buradaki ifadeler Kırgızlar’ın göçebe hayat tarzı içinde tecrit edilmiş bir şekilde yaşadıklarını düşündürür. Daha sonra Kırgızlar, Kazaklar’la birlikte hareket ettiler. 1862’de Kırgız kumandanı Sâdık Bey, Kâşgar’a girdiyse de 1864’te Ruslar’a tâbi oldu.

Kırgızlar ve Kazaklar 1897’de yapılan genel nüfus sayımında Kara-Kırgız, Kıpçak ve Kırgız-Kaysak olarak kaydedildiğinden (4.293.428 kişi) ayrı ayrı sayıları hakkında açık bilgi yoktur. Kırgızlar’ın nüfusu hakkında ilk bilgi 1926’da yapılan sayıma aittir (762.736 kişi). Daha sonraki nüfus sayımlarında ise nüfuslarının çoğaldığı görülür (1939, 843.648 kişi; 1959, 968.659 kişi; 1970, 1.452.222 kişi; 1989, 2.528.946 kişi).

Günümüzde Kırgızistan’da yaşayan Kırgızlar’ın sayısı 4,2 milyon civarındadır. Bunun dışında Özbekistan’ın Fergana ve Endican bölgelerinde 300.000, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Sincan-Uygur Özerk Bölgesi, Özerk Kızılsu ilçesinde, Kızılküre Özerk Kazak Bölgesi’nin Mongol Küre kasabasında 200.000, Rusya Federasyonu’nda 150.000, Tacikistan’ın Karategin ve Murab bölgelerinde 50.000, Kazakistan’da 30.000 civarında Kırgız yaşamaktadır. Ayrıca Afganistan’ın Bedahşan bölgesinde Büyük ve Küçük Pamir, Hindukuş dağlarında göçebeliğe devam eden 5000 civarında, Pamir dağlarının Pakistan tarafında kalan bölgelerinde (bunların bir kısmı Türkiye’ye göç ederek Van’ın Ulupamir köyüne yerleştirilmiştir) ve Türkmenistan’da bir miktar Kırgız’ın bulunduğu bilinmektedir.

I. Dünya Savaşı’nda 25 Haziran 1916’da Çar II. Nikola’nın fermanıyla on dokuz-kırk üç yaş arasındaki bütün Kırgız erkekleri cephe gerisinde çalıştırılmak üzere göreve çağrıldı. Bunun üzerine Kırgızlar ayaklandı ve bir müddet sonra ayaklanma bütün Türkistan’a yayıldı. Çatışmalarda Rus asker ve sivillerinin öldürülmesi üzerine çarlık idaresi bölgede olağan üstü hal ilân ederek yüzlerce kişiyi katletti. Rus askerleriyle baş edemeyeceklerini anlayan Kırgızlar Çin’e doğru kaçtılar.

Hükümet görevlileri, ayaklanmadan sonra Kırgızlar’ı Çu ve Isık Göl vadilerinden dağlara sürerek 4 milyon hektar topraklarına el koydular ve halkı açlığa mahkûm ettiler. Göç ve topraklara el konulması sonucu binlerce insan öldü. 1916’da Çin’e göç etmek zorunda kalan Kırgızlar’ın bir kısmı 1930’lu yıllarda topraklarına geri döndü. Çarlık idaresinden hoşnut olmayan Kırgızlar 1917 Bolşevik İhtilâli’ni sevinçle karşıladılar, ancak durum umdukları gibi gerçekleşmedi. İç savaş, Basmacı İsyanı, kolhozlaştırma ve Stalin döneminde uygulanan zulüm sebebiyle yüz binlerce insan öldürüldü ya da sürgüne gönderildi.

1926-1939 yılları arasında Kırgızlar’ın nüfusu neredeyse hiç artmadı. II. Dünya Savaşı da Kırgızlar için ayrı bir yıkım oldu. Binlerce Kırgız genci bilmediği coğrafyalarda öldü ya da esir düştü. Kırgızlar’ın yaşadığı topraklar 1917’ye kadar Türkistan Genel Valiliği’nin Semireçen, Siriderya, Fergana ve Semerkant bölgelerine dahildi. 1917’den sonra kurulan Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırlarında kaldı. 1924’te Rusya Federasyonu’na bağlı Kara-Kırgız Özerk Bölgesi, 25 Mayıs 1925’te Kırgız Özerk Bölgesi, 1926’da Kırgız Otonom Sovyet Cumhuriyeti, 1936’da Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Kırgızistan 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilân etti.


Millî kıyafetleriyle bir Kırgız ailesinin tasvir edildiği resim (Klavdia – Ayderberk, Kırgızların Millî Giysileri, s. 204)

Sosyal Yapı ve Kültür

Kırgızlar, eskisi kadar olmasa da Türkistan’daki göçebeliği devam ettiren Türk boylarından biridir. Su Samur ve Son Göl gibi yaylalarda yaz aylarında göçebelik sürmektedir. Başşehir Bişkek’in etrafındaki köylerde bile özellikle mayıs-temmuz aylarında kımız hazırlama mevsiminde aileler göç etmektedir. At günümüzde de Kırgızistan’da hayatın vazgeçilmez ihtiyaçlarından biridir. Diğer Türk halkları arasında artık unutulan yak besiciliği Kırgızistan’da hâlâ sürmektedir.

Hangi dönemde ve ne amaçla yapıldığı hâlâ bilinmeyen, insan yaşamına elverişli olmayan Saymalı Taş dağının zirvesindeki on binlerce kaya resmi, dünyanın en uzun destanlarından olan Manas ve Er Tüştük destanları, dünyaca tanınan yazar Cengiz Aytmatov, Kırgızlar’ın dünya medeniyetine en büyük katkılarındandır.

Kırgızlar, Müslüman Türk toplulukları arasında İslâmiyet’i en geç kabul eden topluluklardan biridir. Kırgızlar’ın İslâmiyet’e geçişi XVI-XVII. yüzyıllarda tamamlandı. Sovyet döneminde Kırgızlar’ı İslâmiyet’ten soğutmak için büyük çaba sarfedildi. Kırgızistan’da 1948-1975 yılları arasında İslâm karşıtı altmış dokuz kitap yazıldı ve yüz binin üzerinde konferans verildi.

Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra hemen hemen her köye bir cami inşa edilmeye başlandı. Kırgızlar’ın tamamına yakını Sünnî müslüman olsa da inançsız ya da Hristiyanlara da rastlanmaktadır. Kırgızistan, Türk dünyasında en çok misyonerin bulunduğu ülkelerden biridir. Ülkedeki yoksulluk Batılı misyonerlerin rahatça hareket etmesine imkân vermektedir.

Göçebe hayat süren Kırgızlar arasında maarif geç yayılmıştır. Kırgızca ilk kitaplar 1911’de Kazan’da basılan M. Şamırkanov’un Kıssa Zilzalisına (Zelzele hikâyesi) ve K. Sarsekeev’in aynı yıl Ufa’da basılan Alippe (Elifbâ) adlı eserleridir. Daha sonra I. Arabaev’in 1912’de Orenburg’da basılan Cazuu Örnöktörü (Yazı örnekleri) ve aynı yıl basılan bir tarih kitabından başka eser yok gibidir. İlk Kırgızca gazete ancak 1924’te çıkmaya başlayan Erkin Too’dur (Özgür dağ). Kırgızlar 1929’a kadar Arap, 1929-1940 arasında Latin, 1940’tan günümüze kadar Kiril alfabesini kullandılar.

Antropolojik yönden Kazaklar’la aralarında çok az fark vardır, dilleri de çok yakındır; sadece bazı ses değişmelerine rastlanır. Sovyet döneminde Kırgızca ve Kazakça ayrı birer dil olarak geliştirildiğinden bu ses değişmeleri bugün biraz daha artmıştır. Fakat bir Kırgız’la bir Kazak anlaşabilmektedir. Kırgızlar aynı şekilde Kıpçak grubuna giren Türk boylarıyla ve Sibirya’da yaşayan Tuva ve Hakaslar’la da anlaşmakta zorluk çekmezler.

Kırgızlar hakkında basılı matbuatta ilk ciddi bilgiler N. M. Prjevalskiy, P. P. Semenova Tyanşanskiy, H. A. Severtsov, I. V. Muşketov ve A. P. Fedçenko gibi Rus seyyahları tarafından verilmiştir. Kırgızistan topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra Rus bilim adamlarının Kırgızlar’ın tarihi, dili, edebiyatı ve etnografyası üzerine ilgisi arttı. Kırgız tarihi, dili ve edebiyatına dair araştırma yapanlar arasında V. V. Barthold, V. V. Radlov, N. N. Karazin, S. K. Tınıstanov, S. E. Malov, K. K. Yudahin, B. M. Yunusaliyev, K. Karasaev, T. Ahmetov, İ. A. Batmanov, K. Tınıstanov, E. Arabayev, B. Soltonov, S. M. Abramzon, S. N. Bernştam gibi bilim adamları sayılabilir.

Kaynak Yazar: İsmail Türkoğlu - Kırgızlar
Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul etmek Mesajları Oku