Orta Asya; tarih boyunca Türklerin yaşadığı, Türk devletlerinin kurulduğu, Doğu ve Batı kültürleri arasında bir köprü, bir geçiş bölgesi olmasından dolayı dünyada önemli bir coğrafî konuma sahiptir. Buradaki Türkler çok sayıda devlet kurarak Orta Doğu ve hatta Avrupa ortalarına kadar uzanan kültürel yapıda önemli izler bırakmıştır. Bilhassa Çin’den başlayarak Akdeniz ve Karadeniz kıyılarına kadar ulaşan İpek Yolu da Doğu ile Batı kültür ve medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur.
Orta Asya, dünyada ilk kurulan yerleşmelere ve burada doğan kültürlere sahiptir. Semerkant yakınındaki Aman-Kutan mağarasında yaklaşık 40.000 yıl öncesine dayanan insan izlerine rastlanmıştır. Orta Asya’ya özgü toplum yapısı, M.Ö. 3. binde kendini göstermiştir.
Orta Asya, çevredeki devletlerin sürekli olarak ele geçirmek istedikleri bölge olmuştur. Orta Asya’da kurulan bazı devletler, doğuda Çin, batıda Orta Avrupa içlerine ve güneyde Basra Körfezi’ne kadar olan bölgeyi zaman zaman egemenlikleri altına almışlardır. Bu nedenle Orta Asya, farklı toplumların birbirleri ile mücadele ettikleri bir bölge olmuştur. Meselâ Büyük İskender, M.Ö. 329’da Makedonya’dan başlayan topraklarını, Orta Asya’nın güneyindeki bölgelere ve Hindukuş dağlarını aşarak doğuda Kabil’e kadar ilerletmiştir.
Büyük İskender’in Orta Asya’yı da kapsayan kısa süreli hâkimiyetinden sonra, Doğu ile Batı arasında kültürel değişim süreci başlamış ve bir dizi göçebe toplumların göçleri görülmeye başlanmıştır. Hun akınları, Çin’e kadar uzanmış ve Çinliler bu akınlardan korunmak için Çin Seddi’ni inşa etmişlerdir.
Orta Asya’nın yazılı tarihi M. Ö. 6. yüzyılda Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında (Maveraünnehir) yerleşen toplumlarla başlar. Tanrı dağları ile Seyhun nehri arasında uzanan bozkırlarda yaşayan Türkler, yoğun olarak 19. yüzyılın sonuna kadar göçebe hayvancılıkla uğraşmıştır.
Orta Asya’da ilk Türk toplumlarından olan İskitler (Saka), M.Ö. 8. yüzyılda Tanrı dağları ile Hazar denizi arasında yaşamışlar ve Dobruca’ya kadar ilerlemişlerdir. Orta Asya’da kurulan ilk ve en büyük Türk devleti, Büyük Hun Devleti’dir. Bu devlet, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarında bugünkü Moğolistan topraklarında ortaya çıkmıştır. Doğuda Büyük Okyanus ile batıda Hazar denizinin kuzey kıyıları arasında kalan Orta Asya’ya hâkim olmuştur. Bu devlet milâttan sonraki yılların başında Kuzey Hun ve Güney Hun devletleri olarak ikiye ayrılmıştır. Hun akınları, Balkanlar ve kuzey Avrupa ovalarından Avrupa içlerine kadar devam etmiştir. Bilhassa Attila (434-453) döneminde Hun akınları, batıda Manş denizi ve bugünkü İsveç’in güney kesimi ve Yutland Yarımadası’na kadar ulaşmıştır. Bu akınlar; Avrupa’da etnik, politik, sosyal, askerî ve sanat alanlarında etkili olmuştur.
Büyük Hun Devleti’nden sonra Asya’da kurulan 2. büyük Türk devleti Göktürkler’dir. Bu devlet de 6. yüzyılda doğuda Büyük Okyanus ile batıda Hazar denizi arasındaki bölgede kurulmuştur.
7. asırdan itibaren İslâmiyet; Asya’nın iç kısımlarından Doğu Türkistan’da Kaşgar’a, Çin’de Hoang Ho (Sarı ırmak) havzasının yukarı bölümünden Tibet’e ve Hindistan üzerinden Malezya ve Endonezya’ya kadar yayılmıştır. 8. asırda Çin hâkimiyeti Orta Asya’da hissedilmeye başlamış, Çinliler ve Araplar başlangıçta İpek Yolu üzerinde ulaşımın güvenle yapılması için anlaşmışlardır. Ancak Çinliler bu yolun geliri üzerinde fazla pay istemiştir; bunun gerçekleşmemesi üzerine Çinliler Taşkent’teki Türk Hanını öldürtmüştür. Daha sonra Araplar ve Tibetlilerle birleşen Türkler, 751’de Çin kuvvetlerini bugünkü Kazakistan ve Kırgızistan’daki Talas vadisinde kuşatarak doğuya sürmüşler; çok sayıda Çinli asker ve tacirleri esir almışlardır. Bu arada Tibetliler, Tarım Havzası’na kadar olan alanları kontrolleri altına almışlardır.
Orta Asya’nın kuzeydoğusunda bugünkü Doğu Türkistan’da ayrı bir Türk boyu olan Uygurlar, M.S. 744 yılında Kutluğ Bilge Kül Kağan idaresinde Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. 1209’daki Moğol işgaline kadar kültür, bilim ve sanat alanında önemli eserler bırakmışlardır. Nitekim Uygurlar, kent hayatına önem veren Türklerdendir. Bir Uygur kenti olan Kaşgar, dönemin önemli bir yerleşmesi olmuş, burada demir ve çelikten eşyalar ile silâhlar yapılmıştır. Bilim hayatında da önemli ilerlemeler gösterilmiş ve Uygur alfabesi yazılmıştır. Dönemin ünlü bilginlerinden Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-it Türk (Türk dili lügati) adlı eseri yazmış ve buna eklediği dünya haritası üzerinde Türklerin yaşadığı yerleri ve komşu ülkeleri göstermiştir. Bugün bile şaşılacak doğrulukta olan Kaşgarlı Mahmut’un çizdiği harita, Türklerin coğrafya alanındaki gelişmesini gösteren önemli bir eserdir.
9. yüzyıldan itibaren Orta Asya’da Buhara, İslâm dünyasının önemli bir kültür merkezi olmuş; burada 113 medrese açılmıştır. Başta tıp ve felsefe alanında İbni Sina olmak üzere matematik, astronomi, fizik ve coğrafya alanında çalışmalar yapan Birûnî gibi ünlü bilim adamları yetişmiştir. 10. asırda Kaşgar zengin bir kültür ve bilim merkezi hâline gelmiştir. Kırgızistan’da yaşayan Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig (Saadet veren bilgi) adlı manzum eseri ile tanınmıştır.
11. asırdan itibaren Büyük Selçuklular, Orta Asya’ya egemen olmaya başladılar. Doğu Türkistan’dan, İran, Afganistan, Anadolu ve Arabistan Yarımadası’na kadar olan bölgeleri ele geçirdiler. Anadolu’ya hâkim olan Bizanslıların 1071’de Malazgirt Meydan Savaşı’nda yenilmesinden sonra Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Anadolu’ya yerleşen Selçuklular, Türk tarih, kültür ve bilim hayatı üzerinde derin izler bıraktılar.
13. yüzyılın başlarından itibaren Moğollar, özellikle Cengiz Han döneminde Altay dağlarından batıya doğru akınlar yaparak Orta Doğu ve Avrupa içlerine kadar sokuldular. Bu arada Orta Asya’daki Semerkant, Merv, Tirmiz, Kabil gibi şehirler Moğol akınları ile yakılıp yıkıldı. Cengiz Han’ın 1227’de ölümü ile devlet oğulları arasında paylaşıldı. Daha sonra Timur, 1300’lü yılların sonunda İran, Irak, Suriye ve Anadolu’ya akınlar yaparak buraları ele geçirdi. Önemli şehirler yağma edildi. Timur’un ölümü ile ülke toprakları küçük parçalara bölündü. Bu dönemde Semerkant önemli bir bilim ve kültür merkezi haline geldi ve birçok bilim adamı yetişti.
16. yüzyıldan itibaren Çarlık Rusyası, Asya ve Avrupa’da büyük bir devlet olmaya başladı. Nitekim 1500’lü yıllardan Çarlık Rusyası, önce Asya’nın doğusunu ele geçirerek Büyük Okyanus kıyalarına kadar ilerledi ve Orta Asya’daki Türk topraklarını peyderpey ele geçirmeye başladı. Ruslar, 1500’lü yılların sonuna kadar Hazar denizinin kuzeyinden başlayarak Kazakistan üzerinden Kuzey Buz Denizi’ne kadar olan bölgelere hâkim oldular. 1700-1900 yılları arasında bugünkü Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinin bulunduğu sahaları tamamen ele geçirdiler.
Rusya’daki 1917 Bolşevik devriminden sonra Türk toplumları, Sovyetler Birliği’ne bağlı özerk birer cumhuriyet hâline geldiler, Ancak Türk cumhuriyetleri, merkezi otoritenin yerleştiği Moskova’dan atanan komünist idareciler tarafından yönetildi. Türk topraklarındaki şehirlere Ruslar yerleştirildi. Türk yurtlarındaki doğal kaynakları işleyen sanayi tesisleri kuruldu. Buralarda Rus teknisyenler çalıştırıldı. Türkler, geleneklerini sürdürmede, özellikle ibadethanelerinin kapatılmasıyla dinî inanışlarını yerine getirmede büyük sıkıntılar yaşadılar.
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile Türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandılar. Bu kez, Sovyetler Birliği dönemindeki devletçiliği esas alan ekonomik yapıdan serbest piyasa ekonomisine geçilmesinde ve demokratik sistemin kurulmasında sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Hâlen Türk cumhuriyetleri, ekonomik ve idarî yönden yeniden yapılanmaya çalışmaktadır. Doğal kaynakları zengin olan Kazakistan ve Türkmenistan cumhuriyetlerinde yabancı sermaye ile yapılan yatırımlar artmaya başlamıştır. Türkmen doğal gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması gündeme gelmiştir. Kazakistan’ın tarım ürünleri ve madenlerinin uluslararası piyasada değerlendirilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Türk ve birçok batılı şirketler, yeni işletmeler kurmaktadır.
Türkiye, kendi imkânları ölçüsünde Türk cumhuriyetlerine yardım etmektedir. Özellikle Türk özel sektörü başta Kazakistan ve Türkmenistan olmak üzere bayındırlık, bankacılık, telekomünikasyon alanlarında işler almakta, yeni işletmeler açmakta ve fabrikalar kurmaktadır.