Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN
Türk destanlarının günümüz sözlü anlatmalarına ve halk inançlarına yansımasının ele alındığı bu makalede, Bozkurt destanının Azerbaycan folkloruna yansımaları Türkiye ile karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Hiç şüphesiz sözünü ettiğimiz destanın dışında anlatılan diğer metinlerde de benzerlikler olacaktır. Bununla beraber çalışmanın küçük bir makale boyutunda ve Azerbaycan’a yönelik olması da bizi daha dar çerçevede çalışmaya yöneltti. Ayrıca Türkiye’de konu; Hasan Fehmi [Erginol] (Erginol 1929: 2-3), H. Fethi Gözler (Gözler 1955: 42-48), Ali Rıza Yalgın (Yalgın 1930: 200-202; II 1930: 33-34; III 1931: 138), Abdulkadir İnan (İnan 1987: 69-75), Altan Deliorman (Deliorman 1967: 6-11), Saim Sakaoğlu (Sakaoğlu 1985: 255-262), Abdüsselam Arvas (Arvas 2015: 183-196) tarafından çeşitli zamanlarda makale ve bildiri boyutunda ele alınmıştır. Fuad Köprülü’nün “İlmi yeni nesiller tamamlar.” düşüncesinden hareketle konuya yaklaştığımızda sözün ne kadar yerinde söylendiği bu yazımızda görülecektir. Zaten sosyal bilimlerde mükemmele ulaşmak mümkün değildir. Zamanla bizim yazdıklarımıza yenilerinin ekleneceğine asla şüphemiz yoktur.
Elbette her metnin oluşmasının bir sebebi ve hikâyesi vardır. Başlangıçta destan içerisinde değerlendirilen bu unsurlar zamanla masal, efsane, halk hikâyesi ve fıkra gibi anlatılarda da görülmeye başlamıştır. Göçebe hayat döneminde oluşan destan devrinden sonra kısmi veya tam yerleşik hayat tarzı anlatılarda da şekil ve içerikte değişikliğe sebep olmuştur. Bunu normal karşılamamız gerektiğine inanmaktayız. Çünkü geçmişten günümüze insanların hayat tarzı, anlatıya mutlaka yansıtılmaktadır.
Türk destanlarının asli motiflerinden biri olan bozkurt, üzerinde durduğumuz anlatmalarda kurt olarak geçmekte ve değişik özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Türk mitolojisi ve folklorunun önemli değerlerinden biri olan bozkurt, günümüzdeki söylemiyle kurttur. Başlangıcı Türk tarihi kadar eski olan bozkurt motifinin metin olarak ilk karşımıza çıkması ise Hun Türkleri dönemine rastlar. Oğuz Kağan, Ergenekon ve Bozkurt destanlarında daha çok belirginleşen motif, sözü edilen destanlarda; kurt tarafından kaçırılma, kurt tarafından büyütülme ve kurdun yol göstermesi şeklindedir. Zamanla kurtla ilgili olarak anlatılanlar bir milleti derinden etkilemiş olmalı ki geçmişten günümüze gün olmuş bayraklarında gün olmuş paralarında yaşatılmaya devam etmiştir.
Destani metinlerin en önemli özelliği ana motifin yüzyıllara meydan okuyarak değerlerini kaybetmeden yaşamasıdır. Başlangıçta halk arasında sözlü kaynaklarda anlatılan bu anlatılar, zamanla yabancı ve yerli araştırıcılar tarafından derlenerek belgelendirilmiştir. Hiç şüphesiz folklorun en önemli özelliklerinden biri, değişime uğrayarak da olsa devamlılık arz etmesidir. Nitekim başlangıçta destan dediğimiz ilk edebî tür, zamanla yerini masal, efsane, fıkra ve halk hikâyesine bırakırken destan motifleri de kendisine bu anlatılar içerisinde yer bulmuştur. Hatta zaman zaman sözünü ettiğimiz motif veya motifler yerini bir inanışa, kalıp ifadeye veya atasözüne bırakmıştır.
25-27 Mayıs 2016 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de toplanan III Beynəlxalq Türk Dünyası Araşdırmaları Simpoziumu‘nda kardeş cumhuriyet Azerbaycan’ı ve kültürünü daha yakından tanıma fırsatını elde ettik. Sempozyumdan arta kalan zamanda Azerbaycan Folklor Enstitüsünü ziyaretimizde meslektaşlarımız bize Azerbaycan folkloruyla ilgili çeşitli yayınlardan verdiler. Yeri gelmişken aziz dost, hör- metli müellim Eli Şamil’e, Aynur Qezenfergızı‘na ve enstitü başkanı Prof. Dr. Muhtar Kazımoğlu- İmanov‘a teşekkür etmek istiyoruz.
Masal Olarak Bozkurt
Azerbaycan’da “Kör Canavarın Kismeti” adıyla bilinen metin Türkiye Türklerinin derlemeleri arasında da yer almaktadır. Aslında bu anlatı bir masal olup Eberhard-Boratav tip kataloğunda 123, Aarne-Thompson tip kataloğunda 834, 1645B numarada kayıtlıdır. Masalın Türkiye ve dünyada onlarca varyantı tespit edilmiştir. Gerçekten de Eberhard-Boratav tip kataloğunda 123 numarada kayıtlı olan tip, masalın bütün özelliklerinin bünyesinde taşımaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için sözünü ettiğimiz masalın motif sırasını aşağıya alıyoruz:
- Bir ağa koyununa çoban tutar, fakat çobanın haberi olmadan her gün sürüden bir koyun eksilir.
- Kaybolan koyunları merak eden ağa, günün birinde koyunu otlatmaya gider.
- Sürünün içerisinden ayrılan bir koyunun mağarada kör bir kurda teslim olmasını gören ağa, gördükleri karşısında şaşıp kalır ve her işten elini ayağını çeker.
- Ağanın hanımı oduna gittiğinde kuru bir kütüğün altında çok miktarda altın bulur.
- Komşusunu çağıran kadın, geri geldiğinde altınların arıya dönüştüğünü görür.
- Arıları bacadan aşağıya döken kadın içeriye girdiğinde arıların tekrar altına dönüşmesini ibretle seyreder.
- Bunun üzerine evin adamı; “Kör kurdun kısmetini veren Allah benim de kısmetimi verir der.” (Alptekin 2002: 83-84; 322-323; Sakaoğlu 1973: 126-127; 413-415).
Efsane Olarak Bozkurt
Dinî, inandırıcı ve kısa nesir şeklindeki halk anlatısı olarak tanımlayabileceğimiz efsaneler; tip kataloglarında efsane, rivayet, legende, lejand gibi kavramaların yanında dinî masallar olarak da anılmaktadır. Bu sebepten bazı masal ve efsane metinleri hem efsane hem de masal olarak değerlendirilmiştir. Aslında bu konunun araştırıcılar tarafından tartışılması gerektiğine inanıyoruz.
Azerbaycan’da anlatılan metin, Türkiye’de efsane olarak değerlendirilmiştir (Alptekin 1993: 83-84). Aslında Azerbaycan derlemesi ve Ali Berat Alptekin’in Bingöl’den yaptığı derleme birer efsanedir. Çünkü yukarıdaki motif sırasında da görüldüğü gibi ağanın gördükleri karşısında işi gücü bırakması, kadının bulduğu altınları komşusuna göstermek için çağırması üzerine arıya dönüşmesi, daha sonra da bacadan aşağıya dökülünce tekrar altın olması ise metni masallaştırmaktadır. Yukarıda d, e, f, g motif sıraları Azerbaycan ve Alptekin’in derlemelerinde yoktur.
Anlatı aynı zamanda “Kör kurdun kısmetini veren Allah, benim de kısmetimi verir.” atasözünün hikâyesi olarak da bilinmektedir. Metnin en önemli özelliklerinden biri de Türkiye ve Azerbaycan’da anlatılan metinlerin kuruluşundaki ortaklıklardır.
Hiç şüphesiz bu anlatının kökeni Göktürklerin Bozkurt destanıdır. Aşağıda vereceğimiz metinle Bozkurt destanının karşılaştırılması yapıldığında görülen değişiklikleri ise normal karşılamamız gerekmektedir. Nitekim Bozkurt destanında kolu bacağı kesilerek bataklığa bırakılan çocuğu dişi bir kurt beslerken, Türkiye ve Azerbaycan metinlerinde kör veya yaralı kurt; keçi (koyun) tarafından doyurulmaktadır.
Kor Canavarın Qismeti (Azerbaycan)
Bir ağanın çobanı varmış. Günaşırı bir qoyun yoh olormuş. Ahşam ağa saneer, qoyun kem geler. Bürsüyün saneer, gene kem geler. Çobanı qovur ki, sürünü telef eliyirsen. Çoban and içir, aman eliyir, ağa buna qoymer. Ağa özü geder qoyuna. Ahşam qoyunu getirende saneer, görür ikisi kemdi.
Deyir:
“Bu neter oldu? Çoban güdende biri kem olurdu, men özüm otaranda ikisi kem olor.”
Atı minir, çobanın dalınca geder.
Deyir:
“Men seyf elemişem, bir günde iki qoyunum getdi.
Çoban qayıdır geler.
Deyir:
“Bah, yatmeram, oturmeram, yaıma gelen olmor, qurd-quş gelmer, bu qoyun hara geder. Bütün günü qoyunun içinde herrenejem, görüm hara geder?”
Harrendiyi yerde yerde görör qyun hoppanışdı. Geder oraya, görör bir qyudu, içinde kor canavar. Allah-taala terefden buna yem geder. Hay gönderir, ağası geler.
Deyir:
“Oğrunu tapmışam.”
Deyir:
“Hanı be?”
Deyir:
“Gel beri.” Canavarı gösterir.
Ağası deyir:
“Onun gözün men çıhartmışam ey. “
Deyir:
“Gözün çıhart mısan, Allah-taala burada bir kuyu yaradıf, atıf onu içine, senin dööletini yeyir da.” (Rüstemzade 2014: 71).
Yaralı Kurt (Türkiye)
Bingöl’ün köylerinden birinde bir çoban yaşarmış. Garip çoban ağasının korkusuyla her akşam koyunları sayarak ağıla koyar, sonra da yatarmış.
Aradan uzunca bir süre geçer. Bu arada çoban, her gün sürüden bir koyunun belirli bir zaman dilimi içerisinde kaybolduğunu görür. Bu durum uzunca bir süre devam edince çoban daha da dikkatli olmaya başlar. Günün birinde koyun sürüden ayrılır ve meleyerek mağaradan içeriye girer. Çoban da arkasından mağaraya girince gördüklerine inanamaz. Çünkü koyun mağarada yaralanan bir kurdu emzirmektedir. Koyun kurdu emzirdikten sonra mağaradan çıkmakta ve kayalığın üzerinden tekrar sürüye katılmaktadır. Koyunun kurdu emzirmesi onun iyileşmesine kadar devam eder. Çoban da bu durumu ibretle takip eder.
Koyunun can düşmanı kurda yaptığı iyiliği duyan köylüler mağara ve yanındaki köye “Çoban Taşı” adını verirler.
Yine halk arasındaki inanca göre bu mağaranın ortasından bir yol geçtiğine inanılmaktadır (Alptekin 1993: 83-84).
Kurtağzı Bağlama
Türkiye ve Türk dünyasında ortak olan kurtla ilgili bir başka inanış kurdun ağzının bağlanmasıyla ilgilidir. Kaybolan bir hayvanı kurdun yememesi için, büyüsel bir işlemle ağzı bağlanmaktadır. Aslında bu konu Türkiye’de çok yönlü olarak değerlendirilmekle beraber çalışmalarda kardeş cumhuriyet Azerbaycan’da benzer bir inanışın varlığından söz edilmemektedir.
Meşede, çölde qalan mal-heyvanı canavar parçalamasın deye ona “qurd ağzı” düyünleyirler. Bunun üçün bir sap götürürler. Yeddi defe “qulfallah” ohuyub ardınca da deyirler:
“Girdim meşeye arı kimi
Deyirmanda darı kimi
Canavarın ağzını bağladım
Tumanımın bağı kimi”
Yahud bir bıçak götürürler, hemin sözleri ona ohuyub, bir desmala büküb döşeyin altına koyurlar” (Ezizqızı 2015: 145-146).
Burada dikkatimizi çeken asıl husus, kurdun ağzının ihlâs suresinin yedi defa okunduktan sonra söylenen manzum parçadır ki bu kısım Türkiye’deki anlatmalarda unutulmuştur.
Şimdi de Azerbaycan’da tespit edilen ve Türkiye’deki okuyucuların bulmada zorlanacağı kurtla ilgili atasözü ve deyimlerden örnekleri sıralamak istiyoruz:
Kurtla İlgili Atasözleri ve Deyimler
Qurd ile qiyamete qalmak
Qurd qocalanda dişin çekdirer.
Qurd tükün deyişir, huyun deyişmez.
Qurd dumanlıq sever.
Qurd qurda ağız çevirmez.
Qurd görmek mübarek, görmemek daha mübarek.
Qurd yuvası sümüksüz olmaz.
Qurd az idi adada, biri de gemi ile geldi.
Qurd acgöz olar.
Qurd balası qurd olar.
Qurd acından yeriye bilmez, deyerler: “O qeder yeyib ki, özünü çeke bilmir.”
Qurd keçiye deymezse, keçi Mekke’ye geder.
Qurd qonşusun yemez.
Qurd oğurladığının derisini verer.
Qurd tövleye girenden sonra it bacadan ha hürsün.
Qurda dediler:
“Gel seni çoban edek.”
Ağladı:
“Qurd eti qurda haramdır.”
Qurda sen tikmek öyret, yırtmaq dedesinin peşesidir.
Qurddan soruşdular:
“Ne vaht yaylağa çıhacaqsan?
Dedi:
“Bizimki ilendir.”
Qurddan qorhan qoyun sahlamaz.
Qurdun üzü ağ olsa, avadanlığa gündüz geler. (Maşallah qızı/ Abbasova-Şerkiderecek/ Soytürk 2015: 86)
Qurd tüknü de deyişse, hasiyetini deyişmez
Qurd dedik qulaqların şekledi.
Qurddan olan Qurd olar.
Qurd keçinin bir zadını yemeyib
Qurdun adı yeddidi, yese de yeddidi, yemese de yeddi- di (Maşallah qızı/ Abbasova-Şerkiderecek/ Soytürk 2015: 88).
Atalarımızın uzun denemeleri sonucunda oluşan atasözleri kalıplaşmış olup, bünyesinde büyük kültür hazinelerini saklamaktadır. Yukarıda verilen atasözleri dikkatli şekilde okunursa, Türk milletinin kurdu niçin sembol seçtiği daha kolay anlaşılacaktır.
Sonuç itibariyle destanlar, sözlü gelenekte yayılırken yapısında ve konusunda başlangıçta pek fazla değişim olmazken daha sonraki dönemlerde değişim kendini belli etmeye başlar. Bunun neticesinde bir türün farklı bir anlatı türüne dönüşmesi çok normaldir. Bu dönüşüm sırasında destan yapısında değişiklikler meydana gelirken ana motiflerini asla kaybetmemektedir. Destan ana motiflerinin hiç değişmeden diğer halk anlatılarına da geçmesinin nedeni bu motiflerde milletin milli kodlarını oluşturan şifreleri içerisinde barındırmasıdır. Bugün sadece Türkiye ve Azerbaycan’da değil Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türklerin yaşadığı bütün coğrafyadaki anlatılara bozkurt motifinin kurt adıyla da olsa yayıldığı görülmektedir.
Alıntı Kaynak: Erciyes Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Ağustos-2016 Yıl:39 Sayı:464