Türk Mühendislik Harikası: Turfan
Çin Seddi kadar tanınmasa da Uygur bölgesindeki Turfan Havzası yer altı su kanalları bu ülkenin en eski mühendislik başarılarından biri olarak biliniyor.
Turfan Havzası’ndaki su kanalları UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne aday gösteriliyor.
Çin Seddi kadar tanınmasa da Uygur bölgesindeki Turfan Havzası yer altı su kanalları bu ülkenin en eski mühendislik başarılarından biri olarak biliniyor.
Burada çölün yansıması olarak havada mat, sarı bir renk hakim. Ufukta Tanrı Dağları’nın dorukları parlarken, yakınlarda üzüm kurutmak için kullanılan küçük kulübeleriyle Turfan Havzası uzayıp gider.
Sert iklime rağmen Turfan toprağı verimli ve göz alabildiğine üzüm bağlarıyla kaplı. Burada 10’dan fazla üzüm türü yetişiyor. Bağlarda ihtiyaç duyulan su ise eski çağlardan kalma su kanallarıyla taşınıyor. Bunlara Uygur dilinde kuyu anlamına gelen ‘karez’ deniyor.
Çin Seddi kadar yaygın bilinmese de Uygur bölgesindeki yer altı su kanalları bu ülkenin en eski mühendislik başarılarından biri olarak görülüyor. Uzun süre önce Çin’in kuzey batı bölgesinde yerleşen Uygurlar tarafından inşa edilen bu sulama sistemi ile bir zamanlar Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nin tümüne su taşınırmış.
Turfan Havzası’na su dağıtan bu kanallarda Tanrı Dağları’nın doğusundaki yeraltı suları kullanılıyor. Yazın kavurucu sıcağında suyun buharlaşmasını önlemek için kanalların büyük bir kısmı yeraltı tünellerinden geçiyor. Her biri 3 ila 30 km uzunluğunda olan bu tüneller bölgedeki binlerce kuyuyu birbirine bağlıyor.
Kanal sisteminin en canlı olduğu 1784’te kanalların uzunluğu 5300 km’ye yakındı. Bu kanallar doğrudan bağlara ve tarlalara su taşırken içme suyu için 170 binden fazla kuyu kullanılıyordu.
Benzer bir sulama sistemini Uygur bölgesindekinden yüz yıl kadar önce Persler kurmuştu. Buradaki mühendislik bilgisinin ticaret yoluyla Çin’in batısına daha sonra da İpek Yolu ile doğusuna taşındığı sanılıyor.
Kanalların inşası ticaret yolları üzerindeki Turfan Havzası’nı önemli bir vaha haline getirdi.
Turfan’daki tren istasyonuna vardığımda Ahmet adlı rehberle buluştum. Diğer Uygurlar gibi o da Türk olmaktan gurur duyuyor. Bu gurur, 3. yüzyıldan kalma Bezeklik Bin Buda Mağaraları ve Müslümanların ziyaret yeri olan Tuyok Vadisi gibi tarihi yerlerde de kendisini hissettiriyor.
“Buda’nın müritleri meditasyon yapmak için sessiz bir yer ararken bu dağlara gelmiş” diye anlatıyor Ahmet.
Su kanalları bu bölge için önemli bir kaynak olmakla birlikte, birkaç yüz yıldan beri küresel ısınma ve sanayileşme buzulların daha hızlı erimesine ve suyun buharlaşmasına neden oldu.
“Birkaç yüz yıldır kuraklık var” diyor Ahmet, “Bin yıl önce Taklamakan Çölü yoktu buralarda. O dönemin ünlü gezginleri söz etmiyordu ondan.”
Bu arada bölgede fabrikaların çoğalması ve su talebinin artması bu kaynaklar üzerinde ayrı bir baskı yaratmış oldu.
Eski kanalların korunması buradaki Uygur halkı için hayati önem taşıyor. Onlarsız ne üzüm bağları, ne kayısı, pamuk ve kavun tarlaları olur. Çöl dışından borularla su getirmek çözüm olabilir. Ancak köylüler devletin borularla taşıdığı suyun doğal yoldan süzülen suyla aynı tadı vermediğini söylüyor.
Turfan su kanallarının UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne girme olasılığı üzerine Çin hükümeti onarım amacıyla 45 milyon yen ayırdı. 2009’dan bu yana tünellerin 600 km’sinde balçık temizliği yapıldı, yıkılan kuyular onarıldı.
Bu olağanüstü coğrafyada iki gün dolaştıktan sonra Ahmet’le biraz kuru üzüm satın aldık 10 yene. Çöl iklimi, havzanın çukurluğu ve 40 günlük kurutma süreci nedeniyle diğer üzümlerden çok daha tatlı buradaki üzümler.