Ulaşımın günümüzdeki kadar hızlı, güvenli ve konforlu olmadığı dönemlerde, bir şehirden başka bir şehre yapılan ticaret oldukça sıkıntılıydı. Hayvan gücünden faydalanılarak yapılan bu ticari yolculuk bazen aylarca sürer, güzergâh boyunca kervanların gereksiniminin karşılanması büyük sorun oluştururdu. Her günkü seyahatin akşamında insanlar yalnızca kendilerini değil hayvanlarını da dinlendirmek, yemleyip sulamak ve ertesi günkü yola hazırlamak zorundaydı. Çünkü bir kervan yaz ya da kış hava koşulları nasıl olursa olsun ertesi gün mutlaka yoluna devam etmeliydi. Yolculuğun doğal nedenlerden dolayı zor olmasının yanında, kervanın yağmalara karşı güvenliğinin sağlanması da başlı başına ayrı bir konuydu.
Türk mimarisinde han ve kervansaray olarak adlandırılan konaklama yapıları, bu zorlukların bir sonucuydu. Kervansaraylar en basit tanımıyla kervanların konaklaması için ticari güzergahlar üzerine inşa edilen yapılardır. Hanlar ise küçük kervansaraylara verilen addır. Bu yapılar sayesine kıtalar arası coğrafi bir konumda bulunan Anadolu’daki ticari faaliyetlerin aksaması, yol güvenliği, farklı cins malların değişik bölgelere nakledilmesi sorunu çözülmüş oluyordu.
Karahanlılar döneminde ribat adı verilen, korunma ve savunma amacıyla inşa edilen konak, kasır, ordugah ya da karakol tipindeki yapılar Türk mimarinde kervansarayların ilk örneğiydi. Zamanla sınırların genişlemesine paralel olarak eskiden sınır boylarında kalan ribatlar iç bölgelerde kalmaya başlayıp askeri işlevlerini yitirince konaklama amacıyla kullanılır oldu. Ribatlar artık ticaret yolları üzerindeki belirli menzillerde yolcuların, özellikle kervanların konakladığı yapılara yani kervansaraylara dönüştü. Ribatların işlevlerinin böylesine değişmesinde İpek Yolu’ndan kaynaklanan kültürel mirasın da büyük payı vardır.
Kervansarayların Ataları Ribatlardan Zirve Noktasına
Karahanlılar’dan sonra Gazneliler de aynı ad altında yapılar yapmış, kervansaraylar Anadolu Selçukluları döneminde zirve noktasına ulaşmıştı. Türkler bu yapılara getirdiği bambaşka yorumlar, kervansaraylara Arap mimarisinden farklı bambaşka bir Türk kimliği kazandırmıştı. Anadolu Selçukluları, Anadolu’yu doğudan batıya ve kuzeyden güneye uluslararası ticaret yollarıyla ve yaptıkları kervansaraylarla adeta bir ağ gibi örmüşlerdi. Yılın neredeyse sekiz ayının soğuk geçtiği ve çoğu zaman karla kaplı olduğu Anadolu coğrafyasında, ana güzergahlar üzerindeki her 30 kilometrede (bir kervanın yaklaşık bir günde aldığı yol kadar) bir kervansaray bulunuyordu. Memlûk Sultanı Baybars, 1277 yılında Anadolu’ya geldiğinde ordusu ile Karatay Kervansarayı’nda konaklamış ve bu kervansaraydan oldukça etkilenmişti. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde harabelerini gördüğünüz bu kervansaraylar geçmişte Türkiye’nin iktisadi durumunu, memleketteki ticari yaşamı ve devletin bu konuda izlediği siyaseti gösteren en önemli hatıralardır.
Selçuklu hükümdarlarının kervansaraylara büyük önem vermesi, ekonomik yaşamın canlılığının bir ulusun ve devletin temellerinden olduğunu kavramalarındandır. Kervansaraylar dışında Türk hükümdarları da o zamanlar Türkiye’nin Sinop ve Antalya gibi giriş ve çıkış limanlarında ticari ilişkileri kolaylaştırmak ve büyütmek için bu kentlere büyük sermayeli tüccarlar yerleştirmişler ve onlara her türlü yardımlarda bulunmuşlardır. Yollarda herhangi bir sebeple zarar gören, soyguna uğrayan veya emtiası denizde batan tüccarların zararları devlet hazinesinden karşılanmaktaydı. Bu uygulama o zamanki Türk devletinin bir devlet sigortası uyguladığını göstermektedir.
Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra ortaya çıkan beylikler döneminde Anadolu’nun birçok yerlerinde yeni kervansaraylar inşa edildiği gibi, eski kervansarayların önemli bir bölümü de onarım gördü. Osmanlı İmparatorluğu döneminde iç güvenliğin sağlanması, deniz ulaşımın gelişmesi ve açık denizlerden Hint yolunun bulunmasıyla uluslararası ticaret yollarının değişmesi nedeniyle daha az kervansaray inşa edilir oldu. Yapılan kervansaraylar artık daha çok şehirlerde inşa ediliyordu. İstanbul-Mekke hac yolu üzerindeki kervansarayların inşasında hacca gidip gelenlerin emniyet ve rahatlarını temin gayesi de gözetilmişti.
Kervansarayların Özellikleri
Kervansaraylar yolcuların konaklama ve dinlenmelerini sağlayan parasız mükemmel birer otel görevi görmeleri bakımından da o zamanlarda eşine Avrupa’da bile rastlanmayan kurumlardı. Buralarda konaklayan yolcular hayvanlarıyla birlikte üç gün bedava kalmak ve yemek olanağına sahipti. Kervansaraylarda hastane bulunmaktaydı. Yine buralarda zengin-fakir, özgür-köle, Müslüman-Hıristiyan ayırımı yapılmaksızın hizmet verilmesi vakfiyelerde belirtilmişti. Bu nedenlerde kervansarayların geniş bir memur ve hizmetli kadrosu vardı. Kervansarayların büyüklüğü ise üzerine inşa edildiği güzergahın ticaret hacmine, yani kervanların büyüklüğüne ve vakfedenlerin mali durumuna göre değişiyordu.
Uzaktan bakılınca bir kale gibi duran ve içlerine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü gereksinimi karşılayacak bir donanımı olan bu binaların İslam dünyasının başka bölgelerinde de bir emsali yoktu. Gerçekten de Türk kervansarayları en ince ayrıntılarına kadar düşünülüp inşa edilmişti. İçlerinde yatakhaneleri, aşhaneleri, erzak ambarları, ticaret eşyasını koyacak depoları, yolcuların namaz kılmaları için mescitleri, hamamları, şadırvanları, ahırları, samanlıkları, hayvanları nallatmak için nalbantları vardı. Gene kervansaraylarda yolcuların ayakkabılarını tamir ve fakir yolculara yenisini yapmak için ayakkabıcılar, hastaneneler, eczaneler bulunuyordu. Hatta yolcuların canlarının sıkılmaması için kütüphaneleri, oynamaları için satranç takımları bile düşünülmüştü. Kervansarayları vakfedenler, bu masrafları karşılayacak kadar para ve bilhassa değerli emlakları da kervansaraylara bağışlamıştı. Kervansaraylar verilen hizmetlerin ücretsiz olması ve konuklarının çoğunun Müslüman olması nedeniyle Anadolu’nun Türkleşmesine de yardımcı oluyordu.
Han ve kervansaraylar ticaret merkezi olmalarının yanında, sağlam surları ve demirden kapıları ile adeta birer kale gibi çevrelerinin güvenliğini sağlayan binalardı. Moğol istilası döneminde bir Moğol komutanının Aksaray’daki Sultan Hanı’na sığınan bir Türk beyini 20.000 askerle kuşatmasına karşın iki ay boyunca esir alamaması bunun güzel bir örneğidir.
Kervan Yolculuğu
Bir şehirde kervanın filan gün ve hatta filan saatte hareket edeceği önceden duyurulur, kervana katılmak isteyenlerin adlarını bildirmeleri istenirdi. Uzak diyarlara gidecek olan kervanlarda, yolları ve menzilleri gayet iyi tanıyan ve yol güzergahlarındaki halkların yaşayış ve düşüncelerini bilen kılavuzlar eşlik ederdi.
Anadolu Selçukluları döneminde kervanın taşıdığı mal çok değerliyse, kervan kafilelerine sayıları zaman zaman 200’e kadar ulaşan ve başlarında kervansalar veya kervanbaşı bulunan bir askeri kuvvet katılırdı. Bu hizmete karşılık tüccarlar önceden belirlenen miktara göre kervanbaşına bir kervansalarlık resmi öderlerdi. Kervan hareket ettikten sonra kervancıbaşının emirlerine mutlak surette itaat edilir ve yolcular onun sözlerine göre hareket ederlerdi. Bir başka güvenlik önlemi ise yol üzerinde sabit askeri kıtalar bulundurmak idi. Bu türlü kıtaların başında bulunan komutana yol muhafızı anlamında Rahdar veya Tutgavul denirdi. Bunlar da hizmetlerinin karşılığı olarak kanunen belirlenen miktar ve yerlerde bacrahdarlık veya tutgavulluk adı altında bir resim alırlardı.
Kervan yolcuları atlar ve katırlar üzerinde seyahat ederlerdi. Mal ve eşyalar da develer ve katırlar üzerinde götürülürdü. Zamanın halinden bahseden türküler çağırarak seyahat eden kervan yolcuları, menzilden menzile, kervansaraydan kervansaraya konarak nihayet şehir ve beldelere ulaşırdı.
Türk kervanları ve Türk kervansarayları Türk topraklarını gezen Avrupalı her zaman ilgisini çekmiştir. Bu gezginlerden bazıları kervanlara katılarak günlerce yolculuk etmişler ve yol üzerindeki kervansaraylarda konaklamışlardır. Onların eserlerinde kervan (karavan) kafilesine ve kervansaraylara dair çok hoş tasvirlere ve çok güzel gravür ve resimlere her zaman rastlanabilir.